1984 Lise yıllarında makina hocam bir ödev vermişti. Avrupa’nın önde gelen araba üreticilerine mektup yazılacak, imal ettikleri modeller hakkında teknik bilgi içeren broşürler istenecekti. Gençler ”Ne Mektubu?” diyebilirler. Ama o tarihlerde ne e-mail, ne DHL vardı. Bilgisayar denilen şeyse Commodore ve Amstrad’tan ibaretti. İnternetin doğması için 1990’ları beklememiz gerekecekti. Dolayısıyla üretici ile temas kurmak için tek çare mektuptu.

”Muhteşem” ingilizcemi kullanarak mektubu üç gün gibi kısa bir zamanda yazdım ve postaladım. Seçtiğim üretici ise tabii ki Porsche. Diğerleri bana yakışmaz, havalı olmalı diye düşünmüştüm sanırım. Sanki broşürle birlikte Porsche de benim olacak. Haftalar sonra (ne sandınız, shipping search bile olmayan zamanlardı) postacı elinde beyaz, büyük ve çok havalı bir zarfla geldi. İnanamamıştım. Kapkalın bir zarfın üzerinde o can yakıcı amblem (amblemi hemen kesip defterime yapıştırdım).

Sanki aşık olmuş gibi midemde kelebekler uçuşuyordu. ”Yahu bu zarfın kağıdı ne kadar kaygan… işte kalite… adamlar yapmış.” O zamana kadar gördüğüm büyük zarflar ancak ”saman” kağıdındandı. ”Eee, koca Porsche, bana inek yeminden zarf gönderecek değiller ya” diye düşündüm. Birden çok önemsemeye başlamıştım kendimi. Zarfı buharda ıslatarak açtım (yırtacak değildim doğal olarak). Gözlerimi kapattım ve el yordamıyla hissettiğim kaygan ve kalın kağıt demetini içinden çıkardım. Eminim yaşı genç olanlar o andaki hislerimi anlayamaz. Hatta komik gelir. Kim bu ”loser” diye düşünürler. Ama hayat buydu ve çok güzeldi o günler. Ama konumuz bu değil.

En sonunda broşürler elimdeydi. Artık bir ödev olmaktan çıkıp yaşama sevinci olmuş bu kağıt parçaları gencecik yüreğimi hafiften taşikardi pozisyonuna sokmuştu bile. İlk sayfa hala gözümün önünde… Bembeyaz bir body, muhteşem kıvrımlar, phone dial jantlar ve beni hayatım boyunca etkisi altına alan Porsche 944.

Yıllar sonra günü geldi, bu otomobil benim oldu. Sahip olduğumda yaşlanmış, bazı hatları bozulmuş, rengi solmuştu. Ancak geçen yıllar ona birçok değer de katmıştı. Yaşanmışlıklarıyla daha değerli bir hal almıştı benim için. Ancak bir restorasyona ihtiyacı vardı. İşte burada işinin ehli ustalar devreye girdi. O dayanılmaz güzelliği, estetiği, yaşanmışlığı bozmadan yeniden hayata döndürmek için bir estetik cerrah hassasiyetinde çalışarak otomobili yenilediler ve daha değerli hale getirdiler.

Kendinizi tanıyın, yaşınızdan korkmayın. Geçen yılların size değer kattığını asla unutmayın. Gerektiğinde de usta ellere kendiniz emanet ederek yenilenin. Göreceksiniz kendiniz çok daha iyi hissedeceksiniz.

yasanmisligin dayanilmaz estetigi