Aşk… Baharın çağrıştırdığı ilk duygudur genellikle insan ruhuna… “Ben her bahar aşık olurum.” Diyerek şarkılarda dolaşır bazen ve polen olup pamuksu ve kırılgan havada uçuşur kendinden geçmiş dansıyla… Kimler kavuşmaz ki, baharı bekleyen kumrular, kış uykusundan çıkan hayvanlar, tohumlar kavuşur…Yalnız insan ruhunda değil, tüm doğada ve hayvanlar aleminde de hüküm süren çocuksu bir efendidir baharla gelen aşk.

Çok az kişi bilir günümüzde baharın mitolojik ve destansı öyküsünü…Ne gariptir ki bu öykü insan ruhunun içinde barınan dualizm gibi iki farklı şeye hizmet eder. Karanlık ve ölümsel dünyanın yansıması kışa ve aydınlık ve yaşamsal bahara ironik bir şekilde ilk sebeptir aslında. Hades gibi yeraltına sürgün bedendeki kara lordun içini ısıtan büyülü sözcük “Aşk”ın ölüler diyarına bahar getirmesi ve aynı duygunun sebep olduğu olayların yeryüzüne, canlılar dünyasına kışı ve ölümü getirmesi. İnsan ruhunda da aşk bir öldürüp, bir diriltmez mi, bir güldürüp, bir ağlatmaz mı?

Nasıldı hikayemiz?

Persephone’yi daha ilk gördüğünde aydınlanmıştı o karanlık ruhu, ölüler dünyasının tanrısı Hades’in. Güneşin ışıklarından mahrum bir mekanda karanlık saltanatını sürerken, Persephone güneş gibi doğmuştu dünyasına. Bir nergis çiçeğini koklarken dayanamayıp nasıl da yakalayıp kaçırmıştı onu, kandil yapmak için ölüler diyarındaki yalnızlığına… Sormadan, zorla alıp götürmüştü ölüm ülkesinin karanlık yataklarına… Ağlamaktan göz pınarları ve dudakları kuruyan Persephone’ye nar ikram etmişti tek taş yüzük yerine. Ve yer yemez ilk tanesini onun da gönlüne Hades’in aşkı yerleşmişti… Ve Hades biliyordu ki yer altı dünyasından birşey yiyen bir daha çıkamazdı yeryüzüne… Aşk, bir yanıyla da ölümdü artık, nar’ın ateşiyle yakan. Aşk ateşi ölüm ülkesinin belki de ilk meşalesiydi böylece.

Evladının çığlıklarına koşan acılı anne Bereket Tanrıçası Demether’in çaresiz arayışları sürse de bulamadı kızını hiçbir yerde, yalvardı Güneş Tanrısı Helios’a günlerce ve öğrendi sonunda ondan yerini kızının. Geri gelmesinin artık mümkün olmadığını öğrendiğinde ise bastı çığlıklarını ve kayboldu ortalıktan. Ekinler sararıp soldu, çiçekler kurudu, önce kasırgalar esti öfkeyle, sonra kış geldi buz gibi dondurdu her ekini, öldürdü toprağı. Ondan önce kimse bilmezdi, hiçbir Tanrı da tanımazdı bembeyaz karları. Sessizlik, ölüler ülkesinin karanlığına nisbet edercesine bembeyaz bir ölüm getirmişti yeryüzüne. Tüm Tanrılar yalvardılar Demeter’e dönmesi için geriye ama o ille de “Persephone” diyordu. Ve Zeus karar verdi sonunda Persephone’nin altı ay yer altında altı ay da yer yüzünde kalmasına… Bu yüzden bahar bayramdır her coğrafyada… Bir anne ile kızının kavuşma coşkusu, Demether’in ölen doğayı diriltme arzusu…Kutlanmaya değer bir şölendir bahar sebebi aşk olan…

Her insan da ruhsal olarak kışın Hades ile ölüler dünyasına iner aslında ve baharın gelişiyle aralar ruhunu ve içindeki kadife perdelerini de. Kalın kıyafetlerle kendini yer altı dünyasındaki Persephone gibi güvende hissetmek için sarmıştır kış boyu. Bir kefendir aslında bunlar ıhlamur kokusuna bulanmış. Belki de insan hiç bilmeden, kendini bahara kadar böyle mumyalar. Nar soyarken bilmez her tanede kışa ait olduğunu da…

Bahar ise müjdeler yeniden doğuşu, sıyrılır her tohum kabuktan. Ruhlar da bedenler gibi çıkarır kendini mantosundan. Ruhlarda bir yükseliş hali ve bir parça mani, delilik ne güzeldir bu coşku… Başka bir şey aramaz insan, çimenlere basarken ve kır çiçeklerini koklarken… Bilir ki aşk ateştir, hem kış hem de bahar getirendir. Aşk olmasa kış, kış olmasa baharın bir değeri olur muydu hiç?

Aşk… Yakıcı bir şeyden nasıl ki dönüştü, nar’ın ateşiyle kışa işte insan da her canını yakan acıdan, kendi kışından bir gün çıkacağına inanmalıdır. Kendinden alınan, ölüler diyarına götürülen her değer, her insan, her sevgi, her başarı kısacası sahip olduğu her şey bir gün ona geri döner. Ama artık formu değişmiştir gelen şeyin ya da sunu tepsisi başkadır artık. Yeter ki aşktan korkmasın insan ve bilmeli ki ateşten olur kar ve kardan sonra olur bahar…Persephone kırlarda yeniden yürüdüğünde geri dönmek zorunda olduğu biliyordu ve ona sarılıp, sevincinden heryeri çiçeklerle donatan Demether’de altı ayı kaldığını… Ama devamlı olarak bunu düşünüp, anı yaşamaktan ve aşktan korkmadılar hiç. Yataklarda ağlayarak, evlere kapanmadılar. Bugün ölüp, altı ay sonra gömülenlerden olmadılar. Ayağa kalktı anne kız ve sadece yarattılar, anın tadına vararak yeniden kır çiçeklerini ve korkusuzca nergisleri kokladılar…

Günümüz insanı adına “bahar yorgunluğu” denen aslında bir tür depresyon olarak seyreden belirtiler yaşar mevsimler değişirken. Belki de ruhunun derinliklerinde Demether’ in bekleyişi ile yorulmuş halde çıkar bahara. Uzun kış uykusundan çıkınca bedenler tıpkı Demether gibi baharın geldiğine bir türlü inanamazlar. Persephone gibi kendi ölüler diyarından çıkan ciltler de, ruhlar da güneşe ve bakıma hasret olduğundan sık sık güneşli saatlerde yürüyüş yapmak, açık havada nefes almak, doğanın sevincini ve cıvıltılı bayramını izlerken bu iki kadın kahramanı hatırlayıp gülümsemek, cilt bakımı yaptırmak ve hem yorgun bedeni hem de ruhu biraz şımartmak, kış rehavetini sona erdirecek şekilde yeni bir uyku düzenlenmesi yapmak, bol bol su tüketerek tazelenmek, bahar sebze ve meyveleriden bolca tüketerek Demether’ e teşekkür etmek bu depresyonu sağlıklı bir şekilde atlatmayı sağlar.

Bu bahar kendinize en güzel iyiliği yapın, bir mitolojik hikaye okuyun, bir bakım ve yenilenme kürü uygulayın, minnetle doğaya bakın ve herşeye yeniden başlayın. Unutmayın hayattasınız ve yaratmak için yalnızca altı ayınız var, öyleyse her anını neden kutlamayalım?

Psk. Elif Yılmaz Masal Psikolojik Danışmanlık Hizmetleri @maviperiden