Hayatımıza güzellikler katmanın pek çok yolu var. Küçük ya da büyük dokunuşlarla fiziksel dönüşümlerimiz bizi nasıl mutlu ediyorsa, mutlu bir ruhun sırrı da sanatla iç içe yaşamaktan geçiyor şüphesiz. Tiyatroya gitmek, bir film izlemek, sevdiğim müzikleri dinlemek ve bana ilham olmuş ölümsüz yazarların eserlerini okumak benim ruhuma iyi gelen şeyler. Ben de sizin için bende iz bırakan beş kitabı yorumladım. Biraz da ruhumuz şenlensin…

Isabel Allende - Ruhlar Evi

Isabel Allende’yle tanıştığım ilk kitap, yazarın hem ilk romanı hem de en iyi romanlarından biri benim için. Isabel Allende, Şili’nin 1970'le 1973 yılları arasında cumhurbaşkanı olmuş Salvador Allende'nin de yeğeni aynı zamanda, bu sebeple Şili’nin geçirdiği dönüşümü diplomat bir aileden gelmesiyle dönemin tüm zorluklarını ülkesinden kaçmak zorunda bırakılan bir çocuk olarak kendi süzgecinden geçirerek romanlaştırması kitaba ayrı bir hüzün katmakta. Ruhlar Evi, bir ailenin 70 yıla yayılmış üç kuşağın birbirine geçmiş hikayesini anlatıyor. Trueba ailesinin üç nesil boyunca inanılmaz kadınlarının hikayesi ve Şili'nin demokrasiden nasıl uzaklaştığını anlatan bir dönem hikayesi. Isabel Allende sosyal hareketlerin analizini, aşırılığın tehlikesini, gücün nasıl tehlikeli bir canavara dönüştüğünü ve Şili'nin en korkunç anlarından birini öyle detaylı anlatmış ki, bize o dönemi adeta yaşatıyor. Bir ülke tarihinde bir sayfanın kapanışını, iliklerinize kadar hissedeceğiniz mistik, ağır, yoğun ama muhteşem bir eser.

Murathan Mungan - Kadından Kentler

Murathan Mungan’ın tek bir kitabını paylaşmak, yazdığı diğer muhteşem eserlere haksızlık gibi geliyor ne yalan söyleyeyim. Her bir kitabı okunmalı, okutulmalı ve hatta tez konusu olmalı bence. Bu kitabı seçmemin sebebi belki de okuduğum tarih itibariyle beni çok etkilemesiydi. 16 kentten 16 kadının hikayesini yazdığı bir öykü kitabı Kadından Kentler. İzmir, Adana, Trabzon, Bursa, Samsun, Amasya, Ankara, Sinop, Afyon, Kırşehir, Erzurum, Diyarbakır, Kayseri, Gümüşhane, Mersin ve İstanbul’da geçiyor hikayeler.

Şöyle diyor kadınlar için Mungan; “Kadınlar mutsuz mu bilmiyorum ama Türkiye’de geleneksel toplum modelinin dışına çıkmaya başladığınızda bir tür yalnızlıkla bedellendiriliyorsunuz. Size kadın olarak ekonomik özgürlüğünü kazanman, bireyselleşmen gerekiyor deniliyor. Öte yandan hem geleneksel aile yapısı içerisinde varlığını sürdüreceksin, hem hayatını kazanacaksın, akıllı olacaksın, kimlik kazanmaya, birey olmaya başladığında aslında bu kadınlara ait bir yarılma başlıyor.”

Her öykünün sonunda insanın göğüs kafesinin tam orta yerine darbe indiren bir kitap. Bahsi geçen kadınlar o kadar gerçek ki, detaylar onları o kadar dokunulabilir yapıyor ki, belki de bu yüzden duyguları köpük köpük oluyor okuyanın.

Ursula K. Le Guin - Yerdeniz Serisi

Edebiyat kariyeri tam 60 yıl süren, döneminin en iyi bilimkurgu ve fantastik yazarlarından biri kuşkusuz Ursula K. Le Guin’dir. Hem Nebula hem de Hugo ödüllerini aynı anda alan ilk kadın edebiyatçıdır kendisi.

Ben onun tek bir kitabını paylaşmak yerine muhteşem bir seriye dönüşen Yerdeniz Serisi’ni paylaşmayı daha doğru buldum. Yerdeniz serisi ilk olarak bir üçleme şeklinde yazılır fakat daha sonra bir kitap daha eklenerek dörtleme haline gelir. Bu aşamadan on yıl geçtikten sonra seriye son kitap dahil olur: Öteki Rüzgar. Tehanu’dan on iki yıl sonra ise Yerdeniz Öyküleri eklenerek altı kitaba ulaşmıştır.

Yerdeniz Büyücüsü Le Guin’in de dediği gibi “Büyüme” kitabıdır. Roman, gerçek adı henüz konmamış Duny’in basit bir cadı olan teyzesi tarafından büyü gücü fark edilerek ondan küçük büyüler öğrenmeye başlamasıyla gelişir. Eğer Yüzüklerin Efendisi tarzı fantastik kurgu seviyorsanız, Yerdeniz Serisi tam sizin için. Yerdeniz bir yaşam hikayesi ve müthiş bir klasiktir. Çocuk kitabı diyenlere gülüp geçebilirsiniz.

Giovanni Boccaccio - Decameron

1348’de varlığını gösteren veba salgını özellikle Avrupa’yı kasıp kavururken, salgından fazlaca etkilenen yazar Giovanni Boccaccio aynı yıllarda Decameron romanını yazmaya başlar ve üç yılda bitirir. Gelmiş geçmiş en iyi öykü antolojisi olduğu söylenen kitapta dönemin mutlulukları, kadın erkek ilişkileri, gönül yaraları, yerinde verilen yanıtlar, çıkar peşinde koşan din adamları gibi konular işlenir. Decameron'da salgın günlerinin Floransa'sı ele alınır. Veba salgınından kaçmak isteyen 10 varlıklı genç, gönüllerince yaşayarak gülüp eğlenmek, sınırların dışına taşmayan zevkler tadabilmek amacıyla önce Fiesole civarında bir evde, sonra bir şatoda konaklarlar. 7 kadın 3 erkekten oluşan bu grup kendi aralarında her gün birinin krallık ya da kraliçelik etmesine karar verir ve cuma ve cumartesi günleri dışında her gün kral ya da kraliçenin belirlediği konuyla ilgili hikaye anlatılır. Decameron, Yunanca on anlamına gelen “Deca” ve gün anlamına gelen “Hemera” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. 10 gün boyunca anlatılan 100 öyküden oluşan Avrupa öykü anlatıclığının baş yapıtı olarak mutlaka okunmalı.

Louis de Bernieres - Kanatsız Kuşlar

Yüzbaşı Corelli'nin Mandolini kitabıyla hatırlayacağınız yazar Louis de Bernieres’in en sevdiğim kitabı tartışmasız Kanatsız Kuşlar. Yazarın diline hakim olanlar bilir ki, akıcı, büyülü, dokunaklı ve vurucu bir üslubu vardır Bernieres’in.

Köy halkının gözünden savaşın etkilerini, Müslüman ve Hristiyan halkın ilişkilerini irdeleyen, bizlerin çok iyi bildiği Kurtuluş Savaşı’nın bilmediğimiz kahramanlarının hayatlarının nasıl değiştiği, kimin ne zaman “öteki” olduğunu anlamadan, kırk yıllık komşusuyla ayrı düştüğü, kiminin de omuz omuza “vatan” için çarpıştığı, dokunaklı bir tarihi roman kaleme almış Bernieres.

Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında Fethiye'nin Eskibahçe isimli şirin bir köyünde yaşayan Philothei isimli Rum kızı ile İbrahim isimli Türk genci arasındaki aşk ekseninde yazılan kitap, Kurtuluş Savaşı'nı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını bir belgesel hassasiyetiyle irdeler. Elimden düşürmeden soluksuz okuduğum en dokunaklı kitaplardan biriydi benim için.