İletişim doğduğumuz andan itibaren bizi dünya ile bir arada tutan eşsiz bir araç. İletişim, insanın en önce kendisi ile baş kurması ile başlıyor, sonra başka insanlarla ve yaşamının her ayrıntısı ile bir arada tutmaya yarıyor. Eğer bir münzevi değilseniz iletişime her an ihtiyacınız var demektir. Peki iletişim ama nasıl?
Artık sosyal medya yüzünden iletişim biçimimizde değişti. Daha çok görsel iletişim dilini tercih eder olduk. Emojiler, mesajlar, gifler hayatımızın her alanında ifade etmek için kullandığımız araçlardan. İletişimin biçimi ne olursa olsun dikkat etmemiz gereken nokta ‘şiddet içermemesi’. Peki ama nasıl demeden önce kendi iletişiminize bir göz atın. En çok hangi kelimeleri kullanıyorsunuz? ‘Hayır’, ‘O öyle değil’, ‘Ama’, ‘Ancak’ ve pek çok kelime sıklıkla kullandıklarınız arasında ise dikkat etmeniz gerekebilir. Bu kelimelerle başlayan cümleler kendinizi ya da karşınızdakini suçlamaya varan bir yol olabilir. Bilinçsizce bile olsa dilinizde şiddet yer alabilir. Konuyu biraz daha açmak gerekirse iletişimde daha fazla şefkat sağlıklı bir ilişkiler için temel kuraldır.
‘Şiddetsiz iletişim’ çalışmaları artık hayatta olmayan Psikolog Marshall Rosenberg’in ortaya attığı bir kavram üzerinden ortaya çıkmış. Rosenberg’in bu adı taşıyan bir kitabı var. Şiddetsiz iletişim öncelikle kendimizle daha sonra da çevremizle daha şefkatle iletişim kurmamızı sağlar. Rosenberg, kitabında şiddet içeren iletişimin ‘suçlamayı ve cezalandırmayı amaçlar. Doğası gereği, neyin ‘ihtiyaç duyulduğundan’ ziyade neyin yanlış olduğuna odaklanan, yargılayıcı tavırdır” der. İletişimde önemli olan eşitliktir. Bu da ancak yargı içermeyen anlamaya odaklı bir yöntemle sağlanabilir. İletişiminizi tekrar yoluna koymak için dört adım geriye dönüp ihtiyaçlarımıza odaklanmak için Rosenberg 4 adımın ana hatlarını çiziyor. İlk adım, öznel değerlendirmeler yapmak yerine, bir durumda neler olabileceğinin nesnel bir tanımını yapmaya odaklanmaya bakar. İkinci adım, daha sonra bu durum hakkında “duygusal olarak” nasıl hissettiğimizi tanımlamayı içerir. Üçüncü adım, o noktada neye ihtiyacımız olduğunu belirtmeyi içerir ve son adım, karşılanması gereken ihtiyaç için karşı taraftan bir talepte bulunmayı içerir. Şiddetsiz iletişim bir terapi değildir. Daha çok uyuşmazlık durumunu gidermek için kullanılan bir yöntemdir. Özellikle ilişki ikliminde barışı sağlamak açısından faydalıdır.
Duygular, ihtiyaçlarımızın karşılanıp karşılanmadığına dair bilgilerdir. İhtiyaçlarımız karşılandığında hoş duygular hissederiz. İhtiyaçlarımız karşılanmadığında ise hoşumuza gitmeyen duygular hissederiz. Bu duygular bizde direnç yaratabilir. Şiddetsiz iletişim işte bizde hoş olmayan bu duygulara neden olan durumları anlama üzerine bir yöntem. Olayı bir kamera ile izlermişcesine gözlemleyerek sonuca varmayı hedefliyor. Nasıl bir kamera yargıda bulunmazsa bizde olayı gözlemleyerek durumu analiz edebiliriz. Bunu yaparken karşımızdakine soru sormamız gerekebilir. Bu durumda da sorumuzu kendi duygu ya da yargılarımızı katmadan sormalıyız.Örneğin birisi size yüksek sesle bir şey söylüyorsa ona bunu ‘Neden bana kötü davranıyorsun?’ diye sormak yerine “Şu anda benimle konuşurken sesinin yüksek olduğunu anlıyorum. Doğru mu? diye sormak iletişimin devam etmesini sağlar. Ancak ‘Bana kötü davranıyorsun’ cümlesi bir yargı içerdiği için karşımızdaki kişi suçlandığını düşünerek sizi duymayacak ve yanıt vermeyecektir. Hatta kendisini savunmaya alarak konuşmasının gerilimi arttırabilecektir.
Bir Yaşam Biçimi Olarak Şiddetsizlik
Şiddeti hayatınızdan çıkarmak kendinize ve her gün etkileşimde bulunduğunuz kişilere şefkat, empati ve nezaket gibi davranışları uygulamak anlamına gelir.
Bu tavır, şiddetsizliği yaşam biçimi haline getirir. Şiddetsiz iletişimi yaşam biçimi haline getirmek için yoga ve meditasyondan da yardım alabilirsiniz. Yoga, kendinizin ve başkalarının derin ihtiyaçlarını duymanın yollarından birisidir. Anlaşmazlıkları sona erdirmek yerine çözmeye odaklanır ve tıpkı yoga ve meditasyon gibi öfkeyi azaltmaya yönelik bir tekniktir.