Güzeliz yani. Senin de benim de güzel olduğumuz, güzel hissettiğimiz bir an vardır değil mi illa ki? Hatırlamanı istiyorum o anı. Çevrene ışık saçtığın, güzel olduğundan emin olduğun ve duruşunu, yürüyüşünü değiştiren o an…
Şimdi o anda seni güzel hissettiren şeyi hatırlayalım.
Küçük bir başarı, zorlu bir toplantıdan sağ çıkma, iş başvurunun kabul edildiği haberi, birine verdiğin ayar, takıldığın bir sınavdan geçme, yaptığın bir espriyle hoşlandığın çocuğu etkileme, sevgilinin “seni seviyorum” demesi veya yeni yaptırdığın botoksun ve dolgunla “sen de bir güzellik var” cümlelerini işitmen ve benzerleri olabilir mi?
Bu anların şöyle bir ortak özelliği var. Aslolan hep içten dışa yayılan bir özgüven, kendinden memnun olma hali değil mi? Ne cildinin en parlak günüydü o gün, ne sana en yakışan elbiseyi giymiştin ne de en iyi makyajı yapmıştın. Durup bir an düşündüğünde sen de benim gibi “ Aaa hakikaten kız!” dedin mi? Dedin…
“Beden ruhun giysisidir” diye sevdiğim bir söz var. Bu sözü modumu düşük, kendimi çirkin hissettiğimde hatırlarım. Demek istediğim bedenim ancak ruhumun bir yansıması. Ruhum ne kadar kendiyle barışıksa bedenim de öyle bir frekansa, öyle bir ışığa bürünüyor sanki.
Güzellik içten dışa yayılan spiral bir dalga gibi. İçindeki Ayşe’yle, Fulya’yla, Merve’yle, Melis’le ne kadar haşır neşirsen, kendine “Nen var kuzum?!” u ne kadar sıklıkla soruyorsan o kadar geri dönüşü oluyor.
“Güzellik içimizde” geyiği yapıyor görünebilirim ama bu dilimize pelesenk olan ve hiçbirimizin inanmadığı ama yeri geldiğinde söyleneduran cümleyi ciddiye alsak mı artık?
Ama nasıl?
“Mutluluk hazır bulunan bir şey değildir, kendi eylemlerinizden doğar.” Der Dalai Lama. Bence güzellik de böyle. İçimizdeki güzellik eylemlerle buluşmadıkça memnuniyet ve mutluluk gelmiyor. Bu eylemlerden kastım kendini iyi hissetmek adına attığın adımlar. Bir sokak kedisini beslemekten, bir estetik plastik cerrahın ellerine teslim olmaya kadar geniş bir skaladan bahsediyorum.
Kendinle ilgilen. Kendine şefkat göster. Aslında kendinin annesi ol. Bu ne demek? Annen sana karşı şefkatlidir, sırtına hırka getirir, kalp kırıklığında seninle ağlar, her hatanda affedecek bir yer bulur, hasta olduğunda sana çorba yapar… Kendine anneliğe yani kendine şefkatli olmaya şu an başla. Çünkü bu andan sonraki seni daha güzel hale getirmek yine senin elinde.
Kemerli burnuna, hafif soluk cildine, gözaltı morluklarına, selülitlerine şefkatli olmayı dene. “Deneriz de zor canım” dedin. Duydum. Çünkü ben de yazarken kendime böyle diyorum. Bu çelişki hiç bitmeyecek ama çelişkine de şefkatli ol sen. Dene. Şu an. Bir bak kendine ve en sevmediğin yerinle konuş. Bu kadar önem atfettiğin, “çirkin” olmana neden olan şeyle yüzleş. Bir tek sende mi bu böyle? Bu “kötü” görünüm hayatında gördüğün en korkunç şey mi?
Hayır tabi ki. Hiçbirimizin diğerinden daha çirkin ya da güzel olduğu yok. Tek ve biriciğiz. Ve şu anda bu hayatta yaşıyoruz. Zorluklarla ya da keyifle…
Ve yaşlanıyoruz. Evet. Bu da Dünya sisteminin bir gerçeği. İnsanların bazılarına torpil geçilmiş gibi görünse de herkes yaşlanıyor. Kaçınılmaz olarak. Bunu sesli söylediğinde rahatlıyor insan. Bir tek benim kaz ayaklarım yağmur oluğu olmuş değil. Bir tek benim yanaklarım boynuma düşmedi…
“Yaşlanmak bir dağa tırmanmaya benzer, çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler.” Demiş Ingmar Bergman. Sevdiğim bir film yönetmenidir. Sağ olsun bu laf da içimize su serpsin azıcık. Ortamlarda hemen yayalım kızlar.
Yaşlanmakmış, yok aman sakın öyle demeyin yaş almakmış… Ne dersen, hangi moda söylemle ifade edersen et güzellik yaşta değil başta. Yani bilinçte.
Bu bilince vakıf olmaya niyet ettiğimizi var sayarak asıl vurgumu yine eyleme yapmak istiyorum.
Eylemin yani adımın yeni bir kırmızı ruj almak, birkaç kilo vermek, spora başlamak olabileceği gibi güzelleşme ve gençleşme adına girişeceğin estetik uygulamalar da olabilir. Bu konuda birçok önyargısı olan ben ve benim gibiler için gelsin sıradaki…
Adımın; gerekiyorsa bir iğnenin yüzünde gezinmesi olsun ya da bir ameliyat masası… Kendini daha iyi hissetmek, daha güzel hissetmek için yap!
Küçük dokunuşların hayatında yarattığı farkları görmek de güzel, daha fazlasını da.
Ama!
Kendine şefkatinden yap, kendine olan sevgisizliğinden, memnuniyetsizliğinden değil. Bir “kusur” bir “eksik” değil; bir “değişim”, bir “yenilik” diye yap. Aradaki farkı düşünmek de bizim ödevimiz olsun.
Melis Özcan