Merkür geri gidiyor; eyvah, elektronik aletler bozulacak! Satürn-Mars karesi var; vah vah! Senin burcun İkizler mi; aman uzak duralım! Uranüs, 7. eve girdi; kesin boşanacaksın!

Korkular sarmış dört bir yanımızı, baktığımız her yerde acizliğimiz duruyor. Herkes başına gelecek felaketlere odaklanmış ve kurbanlık koyun gibi yapılan yorumların hayatlarında gerçekleşmesini bekliyor. Sahi, astroloji denen şey, gerçekte böyle bir şey mi? Yani gökyüzünde gezegenler tepişiyor ve olan, biz acizlere mi oluyor? Başımıza gelenler, hep onların suçu mu? Bizde hiç kabahat yok mu?

Gökyüzü olayları ile dünyevi hayatın senkronizasyonunu araştıran, inceleyen, gözlemleyen bir saha olan astroloji, günümüzde aldığı reyting sebebiyle magazinin ağına düşmüş bir kurban. Maalesef astroloji deyince insanların aklına, tıpkı 5 günde 15 kilo verdiren diyetler gibi, sizi sevdiğinize kavuşturacak ya da iş bulmanıza yarayacak “ritüeller” geliyor.

Geçmişe dönüp baktığımızda ise astrolojiyle ilgilenen öyle isimler var ki: Aristoteles, Kepler, Pisagor, Ptolemy, Muhyiddin Arabi, Erzurumlu İbrahim Hakkı ve daha niceleri. Ömrünü bu araştırma sahasına adamış bu kıymetli isimler, “ne zaman evleneceğim, ne zaman işe gireceğim, üniversiteyi kazanacak mıyım, eski sevgilim beni arayacak mı, işten atılacak mıyım” gibi soruları düşünerek astroloji külliyatını günümüze bırakmamışlardır diye düşünüyorum. Sizce de öyle değil mi?

Öncelikle bilinmelidir ki astroloji, gökyüzü ve dünyevi hayat arasında bir senkronizasyon olduğunu söyler. Hermes’in de söylemiyle, “Gökyüzünde ne varsa, yeryüzünde de o vardır.” Gökyüzünün sembolik dilini biliyorsanız, yeryüzünü de çok rahat okuyabilirsiniz. İşte astrologlar tam da bu noktada devreye giriyor. Hiçbir doğaüstü gücü olmayan, sıradan bir gökyüzü tercümanıdırlar. Yani astrolojinin ne medyumlukla ne falcılıkla ne de durugörü ile ilgisi vardır. Hâliyle de sadece gökyüzü sembolleri aracılığıyla bir okuma yapar ve öngörüde bulunurlar. Yani onların sözleri, sizin kaderiniz değildir.

Bir astroloğun sözü ile bir beklentiye giriyorsanız, “kendini gerçekleştiren kehanet” olarak da bilinen, psikolojide “beklenti etkisi” adı verilen bir olguyu yaşamış olursunuz. Size söyleneni bir kader olarak kabul edersiniz ve farkında olmadan o sözü gerçekleştirecek seçeneklere yönelirsiniz. Sonunda da olay başınıza gelince, “aaa ne söylediyse çıktı” diyebilirsiniz. Başka bir ihtimal ise bu beklenti bir türlü gerçekleşmez ve “aaa dedikleri çıkmadı” diyebilirsiniz.

Sizler, özgür iradeye sahip bireylersiniz. Başınıza kötü bir şey gelme ihtimaline karşı önlem alabilir, daha dikkatli olabilirsiniz; tıpkı yağmur yağacağı söylendiğinde şemsiyenizi yanınıza aldığınız gibi. O yağmur yağmayabilir veya her şeye rağmen şemsiyenizi yanınıza almayabilirsiniz. Bu, tamamen sizin iradenize kalmış.

Gökyüzüne bu çerçeveden baktığımızda elektronik aletleriniz, Merkür retro olduğu için bozulmaz; siz geçmiş günlerde o elektronik aleti hor kullanmış veya bakımını yaptırmamış olduğunuz için Merkür retro olduğunda bu durumun sonucunu yaşarsınız. Uranüs, 7. evinizden geçtiği için boşanmazsınız; o zamana kadar birbirinizin özgürlük alanına, bireyselliğine, düşüncelerine saygı duymadığınız için Uranüs oradan geçerken boşanma olayı cereyan eder.

Yani astroloji, sorumluluk almak istemeyen kişilerin, gezegenleri suçlayarak kendini temize çıkarıp rahatlatma sağlayacağı bir saha değildir. O nedenle kurban psikolojisinden çıkalım ve hoşnut olmadığımız sonuçlar için gezegenleri suçlama davranışından vazgeçelim.