Çocuklarımız Ne Zaman İyi Hissediyor

Hiç düşündünüz mü, çocuklarımız hangi ortamlarda kendilerini daha iyi ve güvende hissediyor? Biz yetişkinlerin en büyük sorumluluklarından biri çocuklarımızın sosyal ve ruhsal olarak güvende hissedecekleri ortamları oluşturmaktır. Bunlar yemek içmek gibi temel ihtiyaçlardır.

Bu ortamı oluştururken bir çoğumuzun zihninde çocuğumuz için sağladığımız maddi imkanlar canlanabilir. Maddi imkanların önemi elbette yadsınamaz. Bununla birlikte eğer aşağıda belirttiğimiz konuları gerçekleştirmekte zorlanıyorsak, sağladığımız maddi imkanlar koskoca bir “sıfır” olmaktan öteye gitmeyecektir. O zaman sözü çok da uzatmadan hadi gelin birlikte bakalım neymiş bu unsurlar.

Birincisi ve en önemlisi onların duygularını ve düşüncelerini rahatça ifade etmelerini sağlamalıyız. Çocuklarımıza duygularını fark etmeleri ve bunları ifade etmeleri için fırsat tanımak ve destek olmak çok değerli. Hadi gelin bildiğimiz duyguları sayalım desem. Hatta dedim evet evet, şimdi düşünün lütfen hangi duygular aklınıza geldi? Bu duyguları sayın. İlk etapta 10 duygu sayan okurlarımızı kutluyorum. 10 duygunun altında kalanlarımızın da az olmadığını düşünüyorum. Oysaki 7 ana duygu içinde toplam 75’e yakın duygu olduğunu biliyor muydunuz? Mesela zevk bir ana duygudur ve bu ana duygu “mutluluk, coşku, rahatlama, sevinç, eğlenme, gurur, heyecan, hoşnutluk, kendinden geçme, aşırı zindelik, kapris ve memnuniyet” gibi duyguları kapsar der Goleman. Dolayısıyla çocuklarımıza duygularını fark etmeleri için onlara rehberlik edelim. Edelim de bununla birlikte bizler de yetişkinler olarak duygularımızı fark edelim, ifade edelim, anlamaya ve anlaşılmaya çalışalım.

Şimdi çocuklarımızın duygularını fark etmeleri ve ifade etmeleri için uygun ortamı oluşturduk. Bitti mi hayır. Bunun sürekliliğini sağlamak için ifade ettikleri duygu ve düşüncelerinden dolayı çocuklarımızı yargılamadan, onlara kızmadan, ifade ettiklerine saygı duyarak dinleyelim ve anlamaya çalışalım. Burada geliştirici bir yaklaşım ile onların kendilerini ifade etmelerine fırsat verelim. Unutmayalım ki “Anlamak demek, her zaman kabul etmek demek değildir. Anlamak başlı başına çok önemlidir.”

İkincisi çocuklarımıza sorumluluk verelim. Bu sorumlulukları nerede mi verelim? Evde, okulda ve çevrede çocuklarımızın gelişim özelliklerine uygun, hatta bir tık üstünde de olabilir. Sorumluluk vermek ona inanmak, güvenmek, kapasitesinin farkına varmak ve yanında olduğunu göstermektir. “E bizim çocuğumuz okula gidiyor, ders çalışması ve derslerinden yüksek puan alması yeterli olmaz mı sorumluluk vermek için.” Hayır efendim yeterli olmaz. Yaşadığı, tükettiği, kullandığı ve paylaştığı her yerde sorumluluğu vardır. Evde, odasının düzenli olmasından, yemeğini yerken sofranın kurulmasından ve kaldırılmasından, ailesindeki bireylere küçük sürprizler yapmasından, okulda sırasının ve sınıfının düzenli olmasından, çöplerin çöp kutusunda toplanmasından, geri dönüşüm kutularının kullanılmasından, dünyada ondan başka canlıların da olduğundan ve bu canlılara karşı sorumlu olduğundan bilgisi var mı çocuklarımızın? Sorumluluk vererek ve bu sorumlulukları yerine getirirken gerekli noktalarda destek olarak çocuğumuzun “başarma” duygusunu yaşamasına fırsat vermeliyiz. Sorumluluk almayan bir çocuk nasıl başarı duygusunu yaşayacaktır? Oysaki başarı en temel ihtiyaçlarımızdandır. Sorumluluk alıp bu sorumluluğu yerine getirdiğinde başarılı olması ve kendisine yeni hedefler belirlemesi için çocuklarımıza yol vereceğiz. Bir çocuğun problem çözmesi ve potansiyelini kullanmasındaki en önemli engel ebeveynlerinin problem çözme becerisidir. Bizler biraz durmalı ve sakince kenarda beklemeliyiz.

Üçüncüsü “temel güven”. Çocuklarımız her durumda her koşulda her ne oluyorsa olsun, onları sevdiğimizi, kabul ettiğimizi ve değer verdiğimizi biliyorlar mı? Ve elbette bu duyguyu yaşıyorlar mı? Şimdi şapkamızı önümüze alalım ve düşünelim. “Yaramazlık yaparsan senin annen olmayacağım.” “Bak derslerine çalışmazsan tamam ben gidip Fatih Mert’in babası olacağım.” “Aurora ne kadar akıllı bir çocuk, okula hemen alışmış.” gibi kelamları duyuyor muyuz? Bizler söylemiyoruz elbette, bunları başkalarından duyuyoruz! Her durumda çocuğumuzun, ondan vaz geçmeyeceğimizi, onu olduğu gibi kabul ettiğimizi, değer verdiğimizi biliyor ve yaşıyor olması, su gibi hava gibi bir ihtiyaçtır. Başka çocuklarla mukayese edilmemesi, birer birey olarak kabul edilmesi, biz yetişkinlerin hayallerini gerçekleştirmek üzere dünyaya gelmediklerini bilerek onlara yaklaşmak ve onlarla bağ kurmak çocuğumuzun temel güven duygusunu yaşamasını sağlayacaktır.

Dördüncüsü ve sonuncusu belki de yukarıdaki unsurlar gerçekleşince doğal olarak gerçekleşecek duygu “mutluluk”. Hadi yine bir soru sorayım bizlere. Ne zaman mutlu olursunuz? Mutluluk nedir? Çok sevdiğimiz bir bilmem kaç X telefonu alınca mı mutlu oluruz? Sosyal medyada yaptığımız paylaşım çok beğeni alınca mı? İşimizde terfi alınca mı? Bir dost meclisinde geç saatlere kadar sohbet edince mi? Çok para kazanacağımız bir projeye dahil olunca mı? Dünyanın öbür ucunda adını sanını bilmediğimiz bir çocuğun sağlığına kavuşması için yardımda bulununca mı? Bu soruların yanıtları elbette kişiden kişiye farklılık gösterecektir. Sadece şöyle bir ayrım için bilgi sunabilirim: Mutluluk ile haz alma arasındaki farkı biliyor muyuz? Haz almada doyum sağlandığı zaman sıfırlayıp hiç yaşamamış gibi oluruz. Sevdiğimiz bizim için önemli olan bir işle meşgul olduğumuzda mutlu oluruz. Ürettiğimizde mutlu oluruz. Sevdiğimiz arkadaşlarımızla zaman geçirirken mutlu oluruz. Bunların belki de en ileri seviyesindeki mutluluk başka birilerinin tam ve bütün olma haline destek olarak mutlu oluruz.

Şimdi yine bize dönelim ve düşünelim. Hatta yukarılarda da bir şapka vardı. Alalım onu yine önümüze. Çocuğumuz bizim tarafımızdan önemli olan bir hedef için mi yoksa kendisine değerli gelen bir hedef için mücadele ediyor? Sınava girip yüksek puan aldığı zaman puanına yazık olmasın diye tıp fakültesini mi seçiyor? Ya da sosyal statüyü önemsediğimiz için mi çocuğumuzun istediği değil de bizim istediğimiz bir alana çocuğumuzu yönlendiriyoruz? Motivasyon kaynağı olarak hedefler önemli. Ama kişinin kendi hedefi ise. Çocuğumuz bizim istediklerimizi yerine getirdiği zaman mutluluğu hak etmiyor. Potansiyelini değerlendirdiğinde, kendi hedeflerini yerine getirmek için mücadele ettiğinde ve bizim desteğimizi yanında gördüğünde mutlu olacaktır. Hem bu süreci yaşadığında hem de başardığında mutlu olacaktır. Eğer bizler bu konuyu kendimize biraz daha dert ediyorsak sosyal sorumluluklar konusunda çocuklarımıza rol model olabiliriz. Nasıl birlikte tatile gidiyorsak sosyal sorumluluk projelerini gerçekleştirirken de çocuğumuzu ortak edelim. Ve mutluluk kavramını büyütelim.

Yavaş yavaş yazımın sonuna gelirken bir soru daha sorarak bitirmek isterim. Yazımızda belirttiğimiz içerik ve yaklaşımla:

  • Duygu ve düşüncelerimizi rahatça ifade edebilmeyi,
  • Sorumluluk vermeyi ve başarmayı,
  • Temel güven duygusunu yaşamayı,
  • Mutlu olmayı,

Bizler ne kadar yaşıyoruz ve yaşatıyoruz? Lütfen çayınızı-kahvenizi ya da her ne içmekten keyif alıyorsanız koyunuz ve bu sorunun cevabını kendinize veriniz. 1 ile 5 arasında olsun bu değerlendirmeniz. Ve her bir unsuru ayrı ayrı yanıtlayınız. Ne kadar yaşıyorsunuz ve yaşatıyorsunuz?

Başka bir yazımızda görüşmek üzere sağlıcakla kalınız.